Şehirde yorgundur güneş
Geceler bir Süryani Kilisesi hüznündedir
Baharlar sentetik
İlişkiler metalimsi
Bir köşesinde aziz ikonları gibi yaşlılar
Diğer köşesinde yerlerini yadırgayan zoraki ilintilenmiş türbeler
Zaman dizginlenemeyen bir kısrak gibi olsa da
Bir dağın eteğinde oturmuş, daha gür yeşersin diye
Umutlarımı buduyorum
Hoyrat, çiğ bir dişilik sinmiş şehrin yüzüne
Bir dalkavuk kadar yılışık
Artık yıl gibi bir yere sığdıramadığımız
Bir ergen kasığında şekillenirken hayat
Ben, düşte bir altın çağın miras davasını güdüyorum
Hiç gürbüz sabahları olmadı bu şehrin
Hep netameli yolcular taşıdı göğsünde
En içten dualar dilencilerin diline düştüğünden beri
Nefesi oruç kokan yoksulları ihbar ediyorum
Burjuva düşlerin fink attığı sokaklarda
Bulduğunu tüketen bir şehvet yayılır her bir yana
Ayrıntıda küçük savaşlar verilir cılız ve sessiz
Tahammül tükenir, sabır tükenir, insan tükenir
Hülasa insanlık tükenir
Bense tükenmişliklerden yeni bir hikaye yazıyorum
Geçmiş günahlardan demet yaptığım ellerim
Isırgan derlemiş gibi sızlasa da
Hep başkasının kusurlarıyla büyüme arzusundayken
Bin yıllık klonlanmış hikayelerden
Yeni bir doğum sancısı bekliyorum
Deklare edilmemiş kavgaları öngören ben Her besmele ile çıktığım yolda
Ufku olmayan yürüyüşlerin acısını kusuyorum
Kıpkızıl sabahları size bırakıp Şehrin enkazında hakikat kırıntıları arıyorum
Heyhat
Genç yüreklere dar gelirken hayat
Ben hep aynı köşe başında duruyorum
Yar ile ağyar hercümerç olduğundan beri
Camgöbeği yarınlara yüreğimi gömmeye gidiyorum
Sadettin Yıldız